Cumartesi, Temmuz 21, 2007

Entelektüel Bilgi Paylaşımı

Sizleri "Saatli Maarif Mecmuası"na bekliyoruz. Yeni Kültür Sanat Portalı ve daha birçok şey...

www.saatlimaarif.com

Pazartesi, Ekim 02, 2006

SABA MAKAMINDA





Saba makamında geçiyor her akşamüstü.
Güneş yine battı batacak.
Siyahla beyazın arasında kalmış o renk , mıh gibi çakılıveriyor gözlerime.
Grinin tonu değişiveriyor birden.
Seni hatırlıyorum bulutların her sakin akışında, akarsuların çağlayışında; gökyüzünün her griye dönüşünde.
Ki bunlar, sensizliğimin zayiî bestesi, her sabah gözlerimi açışımda.
İnce belli bardakları her kavrayışımda, sen geliyorsun ya aklıma…
Dudaklarım demir parmaklıklarda.
Çayın içindeki kaşık olmaktan çok, tuzlu dudaklarda ihaneti tatmak daha hoş geliyor bana.
Şekersiz gecelerden iyi günler; saba makamında…

Çarşamba, Eylül 06, 2006

KENDİMİZ İÇİN DÜŞÜNMEK NE DEMEK?

Okuyabilme, okuduklarını düşünebilme, düşündükleriyle uygulama zemini oluşturanlara ve o zemin üzerinde noktayı koyabilme ihtimali buluna(bile)n okurlara sesleniyorum. Yanlış anlamayın ‘insanlara’ değil, ‘okuyabilme’ yeteneği olanlara.
Günümüz münevverlerinden biri olarak gördüğüm
Alev Alatlı hanımefendi’nin değindiği çok önemli bir husus vardı geçenlerde. Beni bu yazıyı yazmama iten sebep de işte budur. “Kendi kendinize yardım edin” diyor Goethe’ yazımın bu sütunda yayımlanmasından sonra sayın Alatlı, TGRT Haber TV’de katıldığı bir programda “Bize ne lazım” diye soruyordu. Evet, ben de bize ne lazım diye sormuştum bir önceki yazımda. Hatta, bu yazıyı Alatlı’nın açıklamalarından çaldığıma dair e-posta’lar aldım. Şayet, yazım, programla paralellik arz ediyordu.
Bu yazımıza dönecek olursak sayın Alatlı, “Benim neyim bu Dünya’ya iyi gelir konusunu düşünüp, uygulamamız gerekir” diyor ve ekliyor; “Sürekli gidip hazır giyim almamamız gerekir. Kendi medenî projemizi geliştirmemiz lazım. Bu cehaletten kurtulmalıyız. Bu noktada da ciddi bir okuma tembelliği var. İçinden çıkılması zor ama oturup düşünülmesi gereken bir durum. İnsanlara ‘kendimiz için düşünmeyi’ öğretmeliyiz. Türkiye’nin bir inanç haritasının bile çıkarılması lazım. Ne kadar Müslümanız. Ne durumda olduğumuzu görmemiz lazım. Ona göre çalışma yapmalıyız.” Alev Alatlı’nın söylediklerine katılmamak mümkün değil. Hele hele konu böyle bir zemine oturmuşken farklı yorumları da çıkarabilmek mümkün Alev Alatlı’nın söylediklerinden. Elimizde tencere, su, irmik, yağ mevcut ise daha ne istersiniz. Ateşi de bir zahmet siz
yakıverin.
Binaenaleyh toplumlar ‘hedefsiz’ kaldıkları zaman dağılırlar efendim, dağıtılırlar.

Pazartesi, Ağustos 28, 2006

"KENDİ KENDİZİNE YARDIM EDİN” DİYOR GOETHE



Boş zamanlarımız o kadar çok ki haddi hesabı yoktur. Eğer boş vakitlerimizi saniye saniye hesaplayabilseydik ne kadar zararda olduğumuzun farkında olurduk. Ama tren kaçmış değil, koşarak yetişebilirsiniz. Yetişemeseniz dahi – hani tren raylarından çıkan o yanık koku vardır ya – geride bıraktığı koku cesaret verir size.
En azından bu yazıyı okuduktan sonra…
Misal; çalışıyorsunuz.
İşinize servis ile yahut toplu ulaşım araçlarından faydalanarak gidiyorsunuz. Ev ve iş arasındaki boş zamanı değerlendirebilirsiniz. Nasıl mı? Kitap okursunuz ya da son zamanlarda mp3 çalarlar vasıtasıyla sesli kitapları dinleyebilirsiniz. Ne bileyim insan davranışlarını inceler ve üzerinde düşünürsünüz. Size benim uyguladığım bir teknikten bahsedeyim. Nesneleri büyütün, küçültün, piramit şekline sokun. Değişik şekiller verin. Bir otobüsü kibrit kutusu, durakta bekleyenleri de kibrit olarak düşünün. Kibrit kutusunun LPG ile çalıştığını, bunun tehlikesininse önü alınamayacak ne gibi sonuçları ortaya çıkaracağını sorun kendinize ya da kibritlere! Nesneler arasındaki küçüklük büyüklük farkını değiştirdiğinizde, bir elmayı karpuz gibi görmeye başladığınızda anlayın ki aslında beyninize ince ayar çekiyorsunuz demektir.
Boş zamanlarınızı kendinizi geliştirecek işlere verin.
Boş boş bakmayın sokaklara, bulunduğunuz ortama. Baktığınız bir arabanın jantının hemen içinde yer alan fren balatası olabilir. Onu hissedin ve ne işe yaradığını düşününün. Beyninizde uzun zamandır kapalı olan kapıları bir bir açın. Fren sizlere neyi çağrıştırıyor. Trafik canavarını mı? O zaman bu canavarı ortadan kaldıracak formüller düşünün. Hayata nasıl endeksleyebileceğiniz ve insanlara bu konuda neler anlatabileceğinizi hissedin. His demişken, kendi kendinize sorun. Şu an ne hissediyorum?
Acaba jantın hemen içinde yer alan fren balatasını niçin seçtim? Hissettiğimi mi yaptım, yoksa yapmak istediğimi mi? Hissettiğiniz hakkında ne hissettiğinizi düşünün.

Ve hesaba çekin kendinizi. “Neyim, kimim, niye bunları düşünüyorum? Zamanımı neden boşa harcıyorum? Acaba bu yazı benim zamanımı mı çalıyor?” diye bir düşünün. Bu yazılanlardan sonra böyle bir şey hayatım boyunca yapmayacağım derseniz inanın ki kendinizi kandırırsınız. Çünkü yaklaşık bir dakika kırkyedi saniye 60 salisedir sizin beyninizin sağ ve sol tarafları harekete geçmiş durumda. Ortada bulunan zar da ortadan kalkarsa problem kalmayacaktır. Bu zar sağ beyninizle sol beyniniz arasında geçişi engelliyor. Kısacası, düşünmezseniz ve yeni fikirler ortaya koyamazsanız bu zar gittikçe kalınlaşıyor ve tabir-i caizse dut yemiş bülbül gibi bakıyorsunuz Dünya’ya... Yaşama umudu kalmamış bir insan emsali.
Şayet zaman bizler için değerliyse neden yürürken ıslık çalıp da başımızı ağırtıyoruz. Zaman görece bir kavramdır. Bazıları gözlerini açıp kapayıncaya dek yıllar su gibi akıp giderken, yarının garantisini hangimiz verebilir bize?
Artık fark edin artık bir şeyleri.
Kendinizi fark edin, ona göre hareket edin. “Hayatta edindiğim en büyük bilgi şudur” diyor Goethe; “Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene, hiçkimse yardım etmez.”.
Az da olsa bugününüz yarınınızdan farklı olsun…

-İrfan ATASOY-

SENİ UZAKTAN SEVMELİ


SENİ UZAKTAN SEVMELİ

Seni uzaktan sevmeli,
Tenine dokunmadan, gözlerine bakmadan.
Okyanus kadar derin de olsan;
yine de sevebilmeli,
Sen farkına varmadan…

İrfan Atasoy

SEN GİT DE

SEN GİT DE
***
Sen git de gözlerin kalsın bende
Bir ceylanın ürkekliğine sığınmışım
Ellerim, yokluğunun pençesinde
Sen git de gözlerin kalsın bende
***

İrfan Atasoy